İki gün önce
Gümüşhane’deydim. Üniversitenin İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi olan sevgili
dostum Emre Ş. Arslan’ın davetiyle, öğrenciler tarafından kurulan Çaylak Kulübü’nün
düzenlediği etkinlikte konuk konuşmacı olarak yer aldım ve “Geleceği Markalamak”
isimli bir sunum yaptım.
Sabah Trabzon’a
indikten sonra 1,5 saat sürecek araba yolculuğuyla sarp dağları ve meşhur
Zigana tünelini geçerek Gümüşhane’ye vardık. Gümüşhane hayatımda gördüğüm en
ilginç şehirlerden biri. Yan yana ve karşılıklı duran onlarca dağ ve tepenin
sıkıştırdığı bir vadi (belki de kanyon demeliyim) boyunca konuşlanmış
Gümüşhane. Nüfusu 40 bin var yok. O kadar zor bir coğrafya ki, yeni yerleşim
için alan bile yok. Onun için dağların eteklerini tıraşlayarak arazi üretmeye
çalışıyorlar. Bazı dağlar ise sırf kayadan ibaret, hatta yekpare kayadan. Dolayısıyla
oralardan arazi çıkarmanın imkânı da yok. Şehir 5-6 kilometrelik vadi boyunca
uzanıyor. Vadi ortasından da küçük bir nehir (çay) akıyor.
Gümüşhane’nin adı
bildiğimiz gümüş madeninden geliyor. Bizans döneminde de Gümüşkent’miş adı.
Dağları gümüş madeniyle doluymuş. Osmanlı zamanında buradaki dağlardan gümüş
çıkarılır ve yine oradaki bir darphanede Osmanlı’nın paraları basılırmış. Eski
Gümüşhane yerleşkesi şimdikinin biraz yukarısında. Harika yeşillikler
içerisinde tarihi Gümüşhane evleri olan bir yer. Burada yüz yıl önce göç etmiş Rumlara
ait ev, klise ve okul gibi yıkıntılar da mevcut.
Kuzey Anadolu
sıradağları içinde yer alan Gümüşhane’nin tüm yüzeyi dağlık ve çok engebeli. Ama
handikap gibi gözüken bu durum avantaja çevrilebilir. Bu kadar az nüfusa sahip
olmasına ve zor bir coğrafyaya sahip olmasına rağmen ben Gümüşhane’nin
markalaşma şansını yüksek buluyorum. Yeter ki, şehrin ileri gelenleri Gümüşhane’yi
markalaştırmak istesinler. Tabii daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi kent
markalaşması bir plan proje işi.
Aşağıda önerdiğim
projeleri gerçekleştirirse Gümüşhane’nin yılda en az 1 milyon turist çekeceğini,
göçün duracağını ve yatırımcıları cezbedeceğini iddia ediyorum.
·
Tarihi Mekanları Restore Etmek: Gümüşhane bölgesi eski Bizans Rumlara
ait kalıntılarla dolu. Tüm bu harabe mekanlar restore edilmeli.
·
Eski Gümüşhane Yerleşkesini Turistik
Konaklama Bölgesi Yapmak:
Yerel mimariye ait evlerin olduğu bu yeşillikli alan yolundan kaldırımına,
bahçelerinden evlerine yeniden düzenlenmeli ve restore edilmeli. Eski tip evler
yapılarak pansiyon olarak işletilmeli.
·
Kayak Tesisi Kurmak: Eski Gümüşhane yerleşkesinin
yukarısında bulunan ve 6 ay boyunca karla kaplı ve kayak pisti olmaya uygun
meyilli alan kayak turizmine kazandırılmalıdır.
·
Teleferik: Şehir boyunca uzaman tüm dağlar
teleferikle birbirine bağlanmalıdır. Şehir içinde ulaşım pek ala teleferiklerle
sağlanabilir. Teleferik eski Gümüşhane yerleşkesine ve kayak merkezine kadar
gitmelidir. Duyduğuma göre teleferik yapımı zaten gündemdeymiş. Ama ellerini
korkak alıştırmasınlar, teleferik ağları kursunlar.
·
Kaya Dağları Heykele Çevirmek: Şehrin üzerine çöken ve karamsar bir
yapısı olan kaya dağlar aslında inanılmaz güzellikler barındırıyor. Bizler
göremiyoruz ama heykeltıraşlar görebilir. Bu çorak ve biçimsiz dağlar ve tepeler heykel
sanatçılarıyla 30 yılda dünya harikası bir manzaraya dönüştürülebilir. Eski
Mısırlılar piramitleri yaptıysa, şimdiki Gümüşhaneliler de bunu yapabilir.
·
Kaya Dağların İçine AVM Yapmak: Gümüşhaneli alışveriş yapmaya Trabzon’a
gidiyor. Çünkü AVM yok, yapılacak yer de yok. Ama Türkiye’nin ve dünyanın en
ilginç AVM’sini yapabilirler. Sümele manastırını yapanlardan ne eksikleri var.
İşte kaya gibi sağlam dağlar. İçine harika bir AVM yerleştirebilirler.
·
Kaya Dağların İçine Müze Yapmak: AVM yapılabiliyorsa neden müze de
yapılamasın? Modern mağara içinde müze. Kim görmek istemez ki? Bölgeden çıkan o
kadar çok tarihi eser var ki, hepsini böyle ilginç bir mekanda sergilemek
harika olur.
Aslında kentin
ileri gelenleri (Vali, belediye başkanı, ticaret ve sanayi odası başkanı,
rektör, parti il başkanları…) bir araya gelip Gümüşhane’yi markalaştırmayı
konuşmalılar. Kendi üniversitelerine bir rapor hazırlatmalılar. Halktan proje
istemeliler. Sonrasını da yine kendi üniversitelerindeki İletişim Fakültesi’ne
bırakmalılar. Onlar Gümüşhane’yi markalaştırmak için en doğru projeleri seçecek
ve bunun iletişimni doğru kurgulayacaklardır.
Not: Gümüşhane’ye
gidip de pestil ve köme almadan yemeden sakın dönmeyin. Yok böyle bir tat.