1 Haziran 2012 Cuma

Konya Nasıl Marka Kent Olabilir?


Geçenlerde Konyalı dostlar Konya’nın nasıl markalaşabileceğine dair fikrimi sordular. Bundan 10-11 yıl önce danışmanlığını yaptığım Konyalı bir şirket sayesinde Konya’yı tanıma fırsatım olmuştu. Hatta bu şirket bana bir Konya tanıtım filmi de hazırlatmıştı. Tanıtım filminin metinlerini yazabilmek için epey bir Konya araştırması yapmıştım.

Konya çok güzel bir şehir. Bereketli Konya ovasının kuzeyine konumlanmış tarihi bir şehir. İlin geçmişinde MÖ yedi binlere kadar ulaşan yerleşim yerleri bile mevcut. Kentin geçmişi ise önce Hititlilere, sonra Romalılara dayanıyor. Selçuklulara iki yüzyıl başkentlik yapmış. Bilimin, sanatın ve tasavvufun merkezi olmuş yüzyıllarca. Ve tabii ki Mevlana ile özdeşleşmiş bir şehir Konya.

Gez dünyayı, gör Konya’yı diye bir deyimimiz vardır (kimileri bunun Mevlana’nın sözü olduğunu iddia eder), hakikaten doğrudur.

Konya’yı gezmeniz için epey neden vardır; Mevlana Müzesi, Vuslat Törenleri, Selçuklu dönemi eserleri, Aleaddin Tepesi, Meram Bağları, Meke gölü, Tınaztepe mağarası, Yerköprü şelalesi, Sille Akmanastır,  Kilistra antik kenti, Çatalhöyük, Nasreddin Hoca, müzeler, parklar, camiler ve elbette başta etli ekmek ve fırın tandır olmak üzere eşsiz Konya Mutfağı…

Kent mimarisi de oldukça planlıdır Konya’da. Gecekondu mahalleleri yok denecek kadar azdır. Yolları geniş ve moderndir. Ulaşım problemi yoktur. Caddeler pırıl pırıldır. Sanayi bölgeleri çok iyi planlanmıştır. Kentsel dönüşümünü sağlayabilmiş ender şehirlerimizden biridir. (Belediye çalışıyor anlayacağınız.)

İkisi vakıf, ikisi devlet olmak üzere 4 tane üniversitesi var Konya’nın.  Bunlardan en büyüğü ve eskisi Selçuklu Üniversitesi.  Burada 80 bin civarında öğrenci okuyor. Kampüsü şehrin epey dışında olmasına rağmen kentin canlı kalmasına önemli etkisi var Selçuklu Üniversitesi’nin. Diğer 3 tanesi yeni kurulmuş. Ama bunların da Konya’nın ekonomisine ve markalaşmasına çok katkısı olacaktır ileride. Umarım daha fazla üniversite ve fakülte açılır Konya’da. Gelecekte Anadolu’nun bilim yuvası olma iddiası taşıyabilir bu kentimiz. 

Konyalının övündüğü özelliklerinden biri de Selçuklu İmparatorluğu’na 200 yıl başkentlik yapması ve önemli Selçuklu eserlerinin şehirlerinde bolca bulunması. (Şehir ileri gelenlerinden önemli bir kısmı Konya’nın konumlandırmasının Selçukluluk üzerine olması gerektiğini iddia ediyorlar.)

Kent markalaşması üzerine yazdığım önceki yazılarda da belirttiğim gibi bir kent kendisine turist, öğrenci, iş adamı, vasıflı çalışan çekmek istiyorsa ve göç vermemek istiyorsa markalaşmaya çalışmalıdır.

Konya ise güzelliklerine ve özelliklerine göre turist fakiri bir kenttir diyebiliriz. Bunun en temel sebebi muhafazakar yapısı. Belki markalaşmayı istiyorlar ama, markalaştıkları zaman gelecek yabancıları kabullenmek konusunda hazır değiller gibi geldi bana. Hatta aralarına yabancı almak istemedikleri için Selçuklu Üniversitesi’ni şehrin çok uzağına kurmuşlar diye düşünmedim değil.  

Konya muhafazakar bir kent dedim ama kesinlikle Atatürk’ün çizdiği cumhuriyet değerlerine bağlı bir halkı var. Dindar yaşamayı tercih eden, hoşgörülü ve sakin bir çoğunluğu mevcut. Mevlana’nın torunu olup da tasavvuf çeşmesinden bolca içmemeleri ve Mevlana’nın kardeşlik öğretilerinden etkilenmemeleri tabii ki beklenemez. Aslında alameti farikaları da bu. Bin yıllık tasavvuf geleneği şehre sükûnet ve huzur aşılamış adeta. Caddelerinde dolaşırken kendinizi güvende hissediyorsunuz, maneviyat dolu bir bölgede dolaştığınızı düşünüyorsunuz.

2 milyon nüfuslu Konya ilinin kentinde 1 milyon kişi yaşıyor. 2011 yılında Konya’yı 500 bini yabancı 2 milyon turist ziyaret etmiş.  (Japonya’nın Kyoto kenti Konya ile aynı nüfusa sahip ama 2011 yılında 2 milyonu yabancı 50 milyon turist ağırlamış.)  Konya’ya gelen turistlerin %80’i günübirlik geliyor. Dolayısıyla neredeyse Konya ekonomisine hiç katkıda bulunmadan Konya’yı gezip ayrılıyorlar. Konya kentini ziyaret eden turistin kente katkısının yılda 100 milyon TL’yi aşmadığı tahmin ediliyor.  (Kyoto’nun turizmden kazancı ise 5 milyar doların üzerinde. Yani Kyoto’ya gelen turistler bu şehirde 5 milyar dolar harcayıp gidiyorlar.)

Konya’nın yeterince turist çekememesinin en önemli sebebinin bu alanda planlı projeler yürütmemelerine bağlıyorum. Kentlerine turist, öğrenci, iş adamı ve vasıflı çalışan çekmek için uzun soluklu planları yok bence. Varsa da etkili değil herhalde.

Nereden mi bu kanıya vardım?; mesela Konyalı kamu ve özel kuruluşları üzerinde konsensüs sağlanmış bir konumlandırmaları bile henüz yok.  Turist çekebilmek için markalaşmak, markalaşabilmek için de sağlam bir konumlandırma gerekiyor.

Konya’nın birçok özelliği ve güzelliği var ama ses getirecek alameti farikası Mevlana’dır bence. Mevlana Celaleddin-i Rumi; yüzyıllar öncesinden ortaya koyduğu fikirler ile bugün bile insanlığın pek çok sorununa çözüm yolları gösteren, binlerce insanın yüreğini aydınlatan ve sosyal hayata zerafeti ve nezaketi yerleştiren terbiye sistemini kuran bir gönül insanı olarak kabul ediliyor. Mevlana dünya çapında huzur, hoşgörü ve sevgi kavramlarıyla anılıyor.

Mevlana’nın öğretisi çoktan Türkiye sınırlarını aşmıştır. Unesco 2007 yılını Mevlana yılı ilan etmiştir. Google’da araştırırsanız Madonna’dan Japonya başbakanına kadar Mevlana ile ilgili demeçler vermiş yabancı ünlüleri görürsünüz. Zaten Konya’ya gelen turistlerin %90’ı da mutlaka Mevlana Müzesini gezerek niçin Konya’ya geldiklerini gayet iyi anlatmaktadır bizlere. Konyalı dostlarımın söylediğine göre de çeşitli araştırmalarda da Konya denince akla %90 oranında Mevlana gelmektedir.

Dünyaca merak ve takip edilen Mevlana’ya sahip Konya’nın inanç turizminden yeterince yararlanamaması ne kadar yazık.  

Hâlbuki dünyanın dört bir tarafında insanlar inanç dünyalarını zenginleştirmek için arayış içinde. Kendini, Tanrıyı, manayı aramaya çıkan gelişmiş ülkelerdeki insanlar Tibet’in yüksek dağlarındaki Budist tapınaklarına dahi çıkmaktadırlar. Kuş uçmaz kervan geçmez bu tapınaklar hakkında binlerce kitap yazılmış ve film çekilmiştir.

Bana öyle geliyor ki gittikçe kentleşen ve teknolojiye boğulan insanlar daha fazla inanç turizmine yönelecekler. Hangi dinden olduğuna bakmaksızın barışa ve kardeşliğe vurgu yapan öğretileri merak edecek ve yerinde incelemek isteyecekler.

Tasavvufun merkezi olan Konya insanlara daha farklı, daha güçlü ve daha ilginç sunulursa, dünyanın dört bir tarafındaki farklı dinlere sahip insanlar, mana bulmak için Konya’ya akın akın gelebilir.

Peki Konya böyle bir rolü üstlenmeye hazır mı? Kentlerini yabancılara açmayı istiyorlar mı? Kentlerine gelen yabancılara kendi kültürlerini dayatmadan onların beklentilerine göre hizmet üretebilirler mi? Konumlandırmalarını inanç turizmi üzerine inşaa edebilirler mi? Bu konumlandırma üzerinden sağlam projeler geliştirebilirler mi?

Şimdi söyleyeceklerim size itici gelebilir, ama bir pazarlama uzmanı olarak söylemeliyim ki; tasavvuf anlayışını ve ritüellerini incitmeden ve deforme etmeden, daha fazla insanı Konya’da tasavvufla tanıştırmanın ve deneyim yaşatmanın kitlesel ve pratik yollarını bulmalıdır Konya. Modern dünyada ruhu kirlenen insanın Konya’ya gelerek ve tasavvufla ilgilenerek arınabileceğini vaad edebilmelidir Konya.

Mesela Konya’da Mevlana Öğretisi Okulları kurulabilir. Haftada 500 veya 1000 katılımcı kabul eden bu okullara gelenler, Mevlana öğretisini aktarabilecek bilge hocalardan tasavvuf eğitimi alabilirler. İslami propaganda içermemek kaydıyla maneviyata dair değerli öğretiler aşılanabilir bu kitlelere. Sema öğretilebilir. Tasavvuf müziği dersleri verilebilir. Yalnız arınma arayışı içindeki turiste ilginç gelecek şekilde dersler kurgulanmalıdır. Gündüzleri tasavvuf eğitimi alan turistler akşamları Konya’yı gezmeye yönlendirilmelidir. Haftanın bir günü de tamamen Konya’yı gezme turuna ayrılmalıdır.

Sertifikasını resmi kurumlardan alan bu okullardan Konya’da yüzlerce olduğunu hayal ediyorum. Öğrencilerini cennet bahçesine benzeyen bir ortamda bulunan mini kulübelerde ağırladıklarını hayal ediyorum. Günlük kıyafetlerini bırakarak ve okula özgü kıyafetleriyle bir haftayı geçirdiklerini ve kentte dahi bu kıyafetleriyle dolaştıklarını hayal ediyorum. Bu okulların her birinde turistlerin kendi dinlerine ait mini ibadethaneleri olduğunu hayal ediyorum. Arınma ve detoks adına sadece bitkisel bir menüden beslendiklerini hayal ediyorum.

Evet, önerimi biraz ticari buldunuz sanırım. Bu proje önerim eğer iyi kurgulanırsa ticari kokmayacaktır. Tam tersine gittikçe dejenere olan, manevi değerlerden uzaklaşan insanlara tekrar etik ve erdem kazandıracaktır.  

(Ayrıca; Müslüman olmayan toplumların belleklerinde hoş olmayan bir imaja sahip olan İslam’ı çaktırmadan sevdirmenin yolu pekala bu projeden geçebilir. Bir din aliminin de dediği gibi cihad illa savaşla değil, iknayla da olabilir. Hele günümüzde savaşarak ilerlemenin imkansızlığı ortadayken, Müslüman olmayan yığınları İslam’a sempatiyle bakmalarını sağlamak daha da önemli bir hal almadı mı? Bu misyonu da dünyada sadece Konya hakkıya üstlenebilir. )

Tabi Konyalılar kafa kafaya verip inanç turizmine dair daha çok ve daha güzel projeler üretmeleri gerekir. Bu projeler hem turistlere tatmin edici vaatte bulunmalı hem de geldiklerinde de bu projelerden beklediklerinin üzerinde bir tatmin elde etmeleri gerekir. (Sanırım Konyalılar Mevlana, tasavvuf ve inanç turizmi adına yapabileceklerinin tamamını yaptıklarına inanıyorlar ve bu noktada tıkanmış durumdalar. Kafalarını “reset”lerlerse daha yapılabilecek çok şeyin olduğunu görebilirler.)

İnanç turizmine katkı sağlaması için Konyalılara diğer önerilerim de şunlar;
·         Mevlana filmi senaryo yarışması düzenlemelisiniz.
·         Hollywood’a Mevlana Filmi çektirmelisiniz.   
·         Mevlana’yla ilgili yazılmış kitapların yabancı dillere çevrilmesine ve yurtdışında basılmasına yardım etmelisiniz.
·         Tasavvuf müzikleri yarışması düzenlemelisiniz.
·         Konya’da her yerden görülebilecek bir Mevlana ve semazen heykeli olmalıdır. (İzmir’in Buca ilçesinde var da, siz de neden yok?)

Evet, markalaşma konularında danışmanlık hizmetleri veren bir pazarlama uzmanı olarak Konya’nın konumlandırmasının Mevlana (tasavvuf) üzerine kurulmasını öneriyorum. Konya’nın diğer özelliklerinin ve güzelliklerinin dünyada yeterince ses getirmeyeceğine inanıyorum. Bunların Mevlana için Konya’ya gelen turistlere yan fayda olarak sunulmaları gerektiğini düşünüyorum.

Dünya insanlarını Konya’ya çağırmak için yürütülecek iletişim faaliyetlerinde sadece Mevlana ve tasavvuf üzerinden mesaj verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zaten tek ve güçlü bir özellik üzerinden yakaladığınız insanlar gerek internet, gerek turizm acentaları üzerinden yapacakları araştırmalarda Konya’nın diğer güzelliklerini ve özelliklerini öğreneceklerdir. Konya’ya geldiklerinde buralara da uğrayacaklardır.

Konya, tüm ileri gelenleriyle kent markalaşmasına önem verirse 5-10 yıla kalmaz Türkiye’nin en çok turist, öğrenci, iş adamı ve vasıflı çalışan çeken kenti olabilir. Turizm geliri 5 milyar doları geçebilir. Bu da kent sakinlerine refah ve kent kurumlarına da kentlerini geliştirmek için fon sağlayacaktır.

gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister 
kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
bizim 
dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
yüz kere 
tövbeni bozmuş olsan da yine gel...

Hayattayken herkesi kendisine ve öğretisine çağıran Mevlana, hala bu çağrıyı dünyaya yapmaktadır. Konyalılar Mevlana’nın bu mirasını yaşatmak için bile markalaşmak zorundadırlar.