1 Ekim 2011 Cumartesi

Neden Marka Kent Olamadılar?


Son 4 yıldır “Marka Kent” kavramı çok popüler oldu ve şehirlerimiz bu konularda konferanslar düzenlediler, arama toplantıları yaptılar, kamuoyu araştırmaları yaptırdılar, danışmanlar tuttular, ekipler kurdular, projeler ürettiler.

Medya da bu konuya özel ilgi gösterdi. Gazetelerinde, dergilerinde Marka Kent teorisi ve pratiği üzerine yazılar ve haberler ürettiler. Capital ve Hürriyet öncülüğünde, her seferinde farklı kentlerde organize edilen “Marka Kent” konferansları düzenlendi.

Bundan 7 yıl önce kent markalaşması üzerine yayınladığım ilk yazıdan sonra ben de birçok şehirden davet aldım. Bazı şehirlere raporlar hazırladım, sunumlar yaptım. Benim gibi birçok pazarlama danışmanı il il dolaşıp valilere, belediye başkanlarına, kalkınma ajanslarına, illerin ticaret ve sanayi odalarına kent markalaşması hakkında bilgiler, teoriler ve projeler sundular.

Hepsi de güzel hareketlerdi. Anadolu kentleri gelişmek istiyorlarsa markalaşmaya da önem göstermeleri gerekiyordu ve sanki şehirlerin ileri gelenleri Marka Kent olmayı öğrenmeye ve bu yolda adımlar aymaya hevesli ve hatta kararlı gibiydiler.

Ama bir heyecanla başlayan “Marka Kent” olma çabalarının ya yanlış anlaşıldığını, ya ölü doğduğunu ya da zamanla rafa kaldırıldığını gördüm. Bu maratona daha başlamadan atletlerin aralarında kavga ettiklerini gördüm. Kent markalaştırmasının matematiği ürün markalaştırmasıyla aynı basitlikte olmasına rağmen, bir kenti markalaştırmanın daha fikir aşamasında zorluklarla ve çıkmazlarla karşılaştığını tespit ettim. Marka Kent olma çabalarının nerelerde, niçin tıkandığını üzülerek gördüm.

Marka Kent olma yolunda yapılan hatalar.

·         Marka Kent olgusu bir trend haline geldi. “Komşu şehir yapıyor madem, biz de yapalım” dendi. Şehrin festivallerine biraz daha destek verilerek, bir iki sanatçıyı şehre davet ederek “Marka Kent” mertebesine çıkılır diye düşünüldü. Bir iki projeyle kentlerini markalaştırabileceklerini düşünenlerin en büyük numarası www.markakentgaziantep.com gibi siteler açtırmak ve şehri “marka kent olduk”  afişleriyle donatmak oldu. Kırk kere söylersen gerçekleşir totemine inanan şehir liderlerine Allah kolaylık versin demekten başka katkımız olamaz tabiiki.
·         Bir kenti markalaştırmak uzun soluklu bir iştir. Markalaştırma planlarınız en az 10 yıllık olmalıdır. Hizmet süresi kısa olan siyasiler ve bürokratlar sonuçları uzun vadede görülecek projelere pek sıcak yaklaşmazlar.  “Ben ekicem, başkası biçecek. Kendimi neden yorayım ki?” yaklaşımıyla kendilerine sunulan kent markalaştırması projelerini geri çevirirler. Kent markalaşmasına inanan ama bu konuda adım atacak takati olmayan valiler ise “bu konunun muhatabı valilik değil, elinde önemli kaynaklar barındıran belediyedir” der ve proje sahiplerini belediyeye yönlendirir. Belediye başkanları da belediyecilik işlerinin zaten kent markalaştırma adımlarının ta kendisi olduğunu düşünür. Cevap; “Biz zaten kentimizi markalaştırmak için çalışıyoruz. Artistik hareketlere gerek yok” olur.
·         Kentlerin belleğinde kent markalaşması hakkında çok bilgi kirliliği var. Zamanında çok kişiyi dinlemişler. Bu konuda çok tartışmışlar. Teoriler, stratejiler, fikirler, projeler, planlar, taktikler, mesajlar havada uçuşmuş. Bunların hepsi iyi güzel ama kent markalaştırmasında neyin doğru neyin yanlış olduğu birbirine karıştırılmış. Yarım akıllı, çeyrek fikirli fırsatçılar yüzünden çabalar boşa gidiyor. Kent markalaşması çabalarından çok nemalanabileceğini düşünen yeni yetme reklamcılar, acemi danışmanlar, sözde akademisyenler, bir iki kitap okumuş bürokratlar şehrin ileri gelenlerinin dikkatini çekiyor ve aklını karıştırıyor. İşin uzmanı olmayan bu kişilere yüklü ödemeler yapılıyor ama çıkan işler “dağ fare doğurdu” cinsinden oluyor. Tabi bu durum şehrin karar verici liderlerini yılgınlığa ve atalete düşürmüş. Bir daha Marka Kent konusunu ele almamaya adeta yemin etmişler.
·         Danışmanlardan, reklamcılardan ve akademisyenlerden aldıkları sunumlarla kent markalaşması konusunda yeterince bilgilendiğini düşünen valiler ve belediye başkanları sonraki adımları kendi ekibiyle veya tanıdıkları kurumlarla devam ettirebileceklerini düşünüyorlar. İşin ehli olmayan kişi ve kurumlarla ne sonuç vereceği pek düşünülmemiş projeler yürütüyorlar. Bir süre sonra da ya “her halde kentimizi markalaştırmışızdır” diyerek, ya da “bizim kent ancak bu kadar markalaşabilir” diyerek faaliyetlere son veriyorlar. Kent markalaşmasında hedefin olmazsa yaptığın faaliyetlerin ölçümünü de yapamıyorsun doğal olarak. Henüz hiçbir şehrimiz Marka Kent olma yolunda attıkları adımların ölçümünü nasıl yapacağını tam olarak bilmiyor. Dolayısıyla, yaptıkları faaliyetin kent markalaşmasına katkısını da göremiyorlar. Bu yolda ne kadar ilerlediklerini  de göremiyorlar.
·         Şehrin karar verici konumundaki liderlerinin kentin konumlandırmasını belirleme konusundaki görüş ayrılıkları müthiş bir problem yaratıyor. Marka konumlandırmasını kentin birden fazla özelliğine oturtmak istiyorlar ki, bu durum zaten marka yaratma ve yaşatma tekniklerine ters. (Her marka ürünün en güçlü, olumlu ve farklı olan özelliği üzerinden konumlandırılmalıdır. Tek bir özellik üzerine yüklenilerek tanıtılmalıdır. Böyle yapmak kentin diğer özelliklerini yok saymak anlamına gelmez. Tam tersine kentin alameti farikası üzerinden tüketiciyi yakalayarak, daha sonra tüm faydaları anlatabilmeyi sağlar. Eğer siz ürünün tüm özelliklerinden aynı anda bahsetmeye çalışırsanız ya sıkıcı olursunuz, ya da kafa karıştırıcı. Sonuçta hedef kitleniz siz dinlemek istemeyecektir.)
·         Bir başka yaklaşım da şehrin her karar verici liderinin farklı bir konumlandırmayı tercih etmesi, diğerinin konumlandırma tercihine şiddetle itiraz etmesi oluyor. Bu bazen fikir ayrılığı, bazen “çorbada benim de tuzum olsun” yaklaşımından, bazen de inatlaşma yüzünden oluyor. Oysaki bu karar vericilerin, işin uzmanı olan ve/veya bilim adamlarının yaptığı bilimsel çalışmalarla belirlenen konumlandırmaya onay vermesi (biat etmesi) daha doğru olur. Sonuçta; uygulanacak konumlandırma duygulara dayanarak değil veriye dayanarak belirlenmelidir. Araştırmalar ve tecrübeler sonucunda uzmanlarca belirlenen konumlandırma kente yerli ve yabancı turistleri çekmek için en ideal özellik olarak sunulduğu kentin karar vericileri tarafından dikkate alınmaması “her şeyi bilen Türk büyükleri”ne özel bir yaklaşım olsa gerek.
·         Kentlerini markalaştırmak konusunda çok güzel başlangıç adımları atan, sadece kent markalaşmasıyla uğraşacak geniş katılımlı kent komisyonu kurabilen, kent konumlandırmasını doğru belirleyen, kenti markalaştırmak için uzun vadeye yayılmış plan ve projelerini titizlikle hazırlayan kentlerin düştükleri hata ise; uygulamayı nasıl yürüteceklerini ve nasıl finanse edeceklerini çözememeleri oluyor.  Çok zor olan ilk aşamayı başarıyla geçen bu kentlerin hangi projeden başlanacağı konusunda içlerinde görüş ayrılıklarının yaşandığını görüyoruz. Herkes farklı bir görüşü benimsemiş. Görüş ayrılıkları yüzünden kurumlar birbirine küsmüş. Marka Kent konusu etrafında tekrar bir araya gelmemeye tövbe etmişler. Ya da projelerin hangi sırayla hayata geçeceği konusunda konsensüs sağlasalar bile nasıl finansman bulmayı çözememişler.  

Sanırım başarıya ulaşan bir “Kent Markalaştırması” göresiye kadar, birçok şehir bu konuda bocalayacak. Marka Kent olma çabalarına nereden başlanması ve nasıl devam ettirilmesi gerektiği başarılı bir vakayla ortaya konmadığı sürece birçok şehrin markalaşma girişimi daha başlamadan rafa kalkacak veya kısa süreli olacak.

Öncelikle şehirlerini marka kent yapmayı düşünenlere “markanın ısrardan ve sabırdan doğacağını” belirtmek isterim. Bir iki projeyi hayata sokmakla sonuç alınmayacağı, uzun soluklu planlama ve uygulama ile istenen sonuçlara ulaşılabileceğini söylemem gerek.  

Bir kenti markalaştırmak için kentin etkin yöneticilerinin katkısına ihtiyaç vardır.  Onlar kentin markalaşması yolunda irade ve kararlılık göstermez ise, markalaşma çalışmaları ölü doğar veya sonuca ulaşmaz.

“Marka Kent” kavramını ve teorisini doğru anlayabilmeleri için şehrin ileri gelenleri kendi kent üniversitelerinde “Marka Yönetimi” alanında mastır yapmaları gerekiyor. Böylece Marka Kent konusunda nereden başlamaları ve nasıl devam etmeleri gerektiği konusunda daha bütünlükçü bir fikirleri olur. Bu alanda nelerin yapılması gerektiğini söyleyen uzmanların görüşlerini doğru süzebilirler.

Vali ve kaymakamlar, il ve ilçe belediye başkanları, kentin milletvekilleri, üniversite rektörleri, emniyet genel müdürü, kalkınma ajansı başkanı, ticaret ve sanayi odaları başkanları, medya ve STK temsilcileri gibi kentin önemli kuruluşlarının liderlerinin bu yoldaki işbirliği bir kenti markalaştırılabilir.

Şehrinizi seviyorsanız onu markalaştırmak boynunuzun borcu olmalıdır. Hangi partiden olduğunuza bakmadan, ne kadar süreyle görevde kalacağınıza aldırmadan, markalaşma çalışmalarının neresinde yer alacağınızı düşünmeden, kentinizi markalaştırma planlarınızı yapın ve uygulayın. Bunu yapmadığınız sürece maalesef kentinizin diğer kentlere geçildiğini ve küçüldüğünü göreceksiniz.

Marka Kent olmak için yola çıkan şehirlerin aşmaları gereken problemleri umarım gösterebilmişimdir. Çünkü Türkiye’nin güçlü marka kentlere ihtiyacı var. İstanbul’un marka değerinin ve ekonomik gücünün en az dörtte birine sahip en az 10 kentimiz daha olmalıdır. Hükümetlerimiz bunu  sağlayabilirse ancak o zaman dünyanın süper güçlü devletleri arasına ülkemizi sokabilirler. 

Not: Türkiye’den markalaşma yolunda ilerleyen tek kent var, oda İstanbul. İstanbul’un markalaşması öyle planlı, programlı bir markalaşma değil, kendiliğinden bir markalaşma. İstanbul’un taşı toprağı altın diye diye Türkiye’nin sermayesi de, vasıflı işgücü de, gençleri de İstanbul’a aktı yıllarca. Ama Türkiye’nin İstanbul’dan başka marka kenti olmaz ise maalesef gelişmesi imkânsız. Hatta korkarım İstanbul’un bu kadar büyümesi yüzünden Türkiye çökebilir bile… Hükümetin İstanbul’u kalabalıklaştıracak projelerden bir an önce vaz geçmesi gerekiyor. Bundan 6 yıl önce yazdığım “Başka İstanbul var mı?” adlı yazımı okursanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.


İnternet Sitem: www.muratsaylan.com

1 Eylül 2011 Perşembe

Kent Markalaştırmasında Yöntem Ne Olmalı?


Kentleri markalaştırma çabalarında en büyük problem, markalaştırma işine kim(ler)in el atacağı ve nasıl bir sistemle yürütüleceğini bilememekten kaynaklanıyor.

Bir kenti markalaştırmak için kentteki hangi kurum harekete geçmelidir? Valilik? Belediye? Sanayi ve Ticaret Odaları? İlin bağlı olduğu Kalkınma Ajansı? İldeki Üniversiteler? İldeki ulusal markaların üreticisi olan firmalar?

En doğrusu Valilik öncülüğünde yukarıda saydığım ve saymadığım ilin tüm önemli resmi ve özel kurumlarının temsilcilerinin katılımıyla markalaşma faaliyetlerinin yürütülmesidir. 

Kent markalaşmasında Avrupa’da tercih edilen genel model yerel ve bölgesel yöneticilerden oluşan bir planlama grubunun kurulması, bu grubun dışarıdan bir danışman ve iş dünyası temsilcileri tarafından desteklenmesidir.

Planlama grubunun belirlediği konumlandırma, hedef ve strateji ışığında projeler üretecek, iletişim faaliyetleri yürütecek, etkinlikler düzenleyecek uygulama grubu ise bağımsız ve işin uzmanı profesyoneller tarafından oluşturuluyor.

Planlama grubu kentin yetki ve fon sahibi kurumlarının temsilcileri tarafından oluşuyor. Kentin karar verici konumundaki liderleri gözetiminde çalışan bu planlama grubu şehrin konumlandırmasını ve marka kimliğini belirledikten sonra, markalaştırma projelerini bulacak, kurgulayacak ve yürütecek olan uygulama grubunu kuruyorlar. Bu grup planlama grubunun gözetim ve denetiminde çalışıyor.

Uygulama grubunun kurulmasındaki amaç, markalaşmaya dair yapılacak işlerin uzmanlık gerektirmesi. Ayrıca uygulama grubundaki kişiler tam zamanlı olarak kentin markalaşması üzerine çalışmaları gerekiyor. Uygulama grubunda istihdam edilecek kişilerin eğitimleri ve iş tecrübeleri; reklamcılık, grafik, halkla ilişkiler, sahne sanatları, etkinlik ve organizasyon düzenleme, kamuoyu araştırmaları, gazetecilik, sponsorluk, medya planlama gibi alanlardan gelmesi gerekiyor.

Batıdaki kent markalaştırma örneklerini de göz önüne alarak kentinizi markalaştırmak için yapmanız gerekenleri aşağıdaki gibi sıralayabilirim.  

Birinci Adım: Kent tanıtımına maddi ve manevi kaynak sağlayacak kentli kurum ve kuruluşlardan birer kişinin katılımıyla Kenti Markalaştırma Komisyonu (KMK) kurmalısınız.

İkinci Adım: Düzenli aralıklarla toplanan bu komisyon kentin özelliklerine ve güzelliklerine dair bir envanter ortaya çıkarmalıdır.

Üçüncü Adım: KMK kentin yurt içinde ve yurt dışındaki bilinirliğine dair araştırma yaptırmalıdır. Kentin yabancı çekme potansiyelinin fotoğrafını çekmelidir (gelen turist ve öğrenci sayısı, dışarıdan gelen yatırımcı sayısı ve yatırım miktarı, şehrin ihracatı…vb)

Dördüncü Adım: KMK araştırmacılar, pazarlama danışmanları ve iletişim akademisyenlerinden destek alarak kentin markalaşma faaliyetlerini üzerine inşaa edecekleri kent konumlandırmasını belirlemelidir.

Beşinci Adım: Kent konumlandırması ışığında kentin logosunu ve sloganını belirlemelidirler. Bu iş için 7-8 reklam ajansı arasında konkur düzenleyebilirler veya halka açık yarışma düzenleyebilirler. Böylece birbirinden güzel logo ve sloganlar arasından kent konumlandırmasına en uygun olanı seçebilirler.

Altıncı Adım: KMK üyeleri kentleri için 10 yıllık markalaşma hedeflerini belirlemelidirler. Şehre çekilecek yabacıların ve elde edilecek dış kaynağın yıl yıl ne kadar olması gerektiğine karar vermelidirler.   

Yedinci Adım: KMK, belirlediği konumlandırma ve hedefler ışığında yapılabilecek faaliyetleri ve projeleri toplamalıdırlar. Proje havuzu oluşturmalıdırlar.
Sekizinci Adım: KMK üyelerinin bağlı oldukları kuruluşların iştiraki ile Kent Tanıtım ve Etkinlik Projeleri A.Ş. (KOTEP) kurulmalıdır. KMK’nın belirlediği konumlandırma ve hedefler ışığında kentin tanıtımına ve markalaşmasına yönelik tüm projeler ve organizasyonlar KOTEP tarafından planlanmalı ve yürütülmelidir. KOTEP’in yönetim kurulu ve denetim kurulu KMK üyelerinden oluşmalıdır. KMK üyeleri düzenli olarak KOTEP’de ayda bir toplanmalı, değerlendirme ve beyin fırtınası yapmalıdır. KOTEP’in kadroları alanında profesyonel uzmanlardan oluşturulmalıdır. KOTEP kadroları kentinizde yaşayan hemşerilerinizden oluşturulmalıdır. KOTEP’in organizasyon yapısı aşağıdaki gibi olmalıdır.


Dokuzuncu Adım: KOTEP, kent markalaşması için kendisine verilen hedefler, konumlandırma, marka kimliği ve strateji ışığında proje havuzundaki projeleri gözden geçirmeli, sıraya sokmalı, yeniden kurgulamalı, planlamalı, fon bulmalı, görevlendirmeler yapmalı, organize etmeli ve hayata geçirmelidir.  KOTEP hayata geçireceği projelerde birlikte çalışacağı tedarikçileri de belirlemelidir. Bu tedarikçilerden bazıları şunlardır;
       Reklam Ajansı
       Medyayla İlişkiler Ajansı
       Medya Takip Şirketi
       Organizasyon ve Etkinlik Şirketi
       Birebir Tanıtım Ajansı
       Web ve Dijital İşler Ajansı
       Eşantiyon ve Hediyelikler Ajansı
       Kamuoyu Araştırma Şirketi
       Matbaa
       Film Prodüksiyon Şirketi

Onuncu Adım: KOTEP, her projesinin kent markalaşmasına katkısını araştırma ve ölçüm teknikleriyle ortaya koymalıdır.

Bu 10 adımın her biri için birer makale yazılabilir aslında. Her bir adım hakkıyla tamamlanarak diğer adıma geçilmesi son derece önemlidir. İlk 7 adımı 6 aydan önce atan kentlerin başarılı olamayacağını söyleyebilirim.

Bir başka yabancı kaynakta kenti markalaştırmanın adımları kısaca aşağıdaki gibi sıralanmıştı:
1.      Kentin öne çıkarılması gereken özelliklerin belirlenmesi.
2.      En güçlü özellik üzerinden konumlandırma belirlenmesi.
3.      Konumlandırma ışığında kent logosu ve sloganının belirlenmesi.
4.      Hedef kitleleri kente çekecek özelliklerin sunumunu iyileştirmek.
5.      Hedef kitlelerde kent farkındalığı yaratmak için iletişim çalışmaları yürütmek.
6.      Hemşerilerde «marka kent» olma bilinci ve kültürü yaratmak için iletişim ve eğitim projeleri yürütmek.
7.      Hedef kitleleri kente çağıracak iletişim çalışmaları ve etkinlik projeleri yürütmek.
8.      Kente gelen hedef kitlelerin beklediklerinden daha iyi deneyim yaşamalarını sağlamak.

Kent markalaştırmasının olmazsa olmazı; Konumlandırma
Yukarıdaki yöntem sırlamalarında da gördüğünüz gibi kent markalaştırmasında en önemli adım konumlandırmadır. Kentlerin bir çok özelliği ve güzelliği vardır. Ama maalesef marka konumlandırma tekniğinin temeli sadece bir özelliğe/güzelliğe odaklanmadan geçiyor. Kentinizin konumlandırmasını kentin güçlü, olumlu ve farklılık yaratan yönlerinden sadece biri üzerine inşaa etmelisiniz. Bu diğer özelliklerin üstünü örteceğiniz anlamına gelmez.  

Kentinizin en güçlü, en dikkat çekici ve en cazip alameti farikasını bulmak her zaman kolay olmayabilir. Kentinizin ileri gelenleri farklı görüşlere sahip olabilir. Aslında kent konumlandırmasının üzerine inşaa edilecek kent özelliğini kentin ileri gelenleri değil, araştırma şirketlerinin veya pazarlama danışmanlarını veya iletişim akademisyenlerinin bilimsel çalışma yürüterek belirlemesi en doğrusudur.

Konumlandırma belirleme tekniklerinin en başında araştırma gelir. Yurt içindeki ve yurt dışındaki hedef kitlenize kentinizi sormalısınız. Bu da geniş çaplı kamuoyu yoklaması anlamına gelir. Kentinizde fokus grup araştırmaları yapmayı da unutmamalısınız. Bu araştırmalar size hangi özelliğinizi konumlandırma temeli olarak seçmeniz gerektiğini söyleyecektir.

Konumlandırma belirlerken bazen en önemli özelliğiniz değil de, hiç aklınıza gelmeyen bir özelliğiniz de uzmanlarca size önerilebilir. Bunun temel nedeni, bu özelliğin üzerinde doğru projeler üretilirse ve daha farklı sunulursa daha fazla dünya vatandaşının ilgisini çekme potansiyeli taşıyor olmasıdır, muhtemelen.

Kentinizin dişe dokunur bir alameti farikası yoksa ne yapacaksınız? Alameti farikayı siz yaratacaksınız. Başka çareniz yok. Paris ve Eiffel kulesi buna örnektir.

Kentinizi markalaştırdığınızı nereden anlayacaksınız?
Her kent bir diğerine göre daha fazla markalaşmıştır. Ufak bir köyün bile hem içinde yaşayanlarca, hem köy diasporasının gözünde, hem de komşu köylerce bir marka değeri vardır. O zaman nereye kadar markalaşabilir bir şehir? Marka Kent olduk demeyi ne zaman hak eder?

Ben, özellikle büyükşehir belediyesi unvanına erişmiş kentlerimizin markalaşma kıstasının aşağıdaki gibi olması gerektiğini düşünüyorum.
·         Ülke içinde ilk akla gelen 10 şehirden biri olmak
·         Dünyada ilk akla gelen 100 şehirden biri olmak
·         Adını anınca kentin en önemli alameti farikasını bilenlerin %80’den fazla olması
·         Google’da aranan ilk 100 dünya kenti arasına girmek.
·         Kenti en az 1 özelliğiyle anabilecek en az 1 milyar dünya vatandaşı oluşturmak.
·         Kenti ziyaret etmek isteyen en az 250 milyon dünya vatandaşı bulunmasını sağlamak.
·         “Görmek istediğiniz dünya kentleri hangileridir” anketinde dereceye girmek.

Kentinizin bilinirliğini ve yukarda bahsedilen diğer kriterleri her yılın başında ölçmek, kent markalaştırma faaliyetlerinizin etkisini ve uygulama grubunuzun (KOTEP) performansını görmenizi sağlayacaktır. 

Kentinizi markalaştırmak için marka yönetiminin temellerini bilmeniz, marka yöneticisi gibi düşünmeniz başarıyı getirecektir. 

Kentlerimize bol şanslar.

İnternet Sitem: www.muratsaylan.com